Çocukların basket topunun havası biraz inmişti. Bakkal amcanın manuel bir pompası var. Topu şişirmek için bakkala gittiler. Bakkal topun havasını şişirmiş ve çocuklardan 1 TL almış. Bizim oğlan da isyanlarda tabi. “Havaya bile para veriyoruz” diye mızırdanıyor. Eee Dolar yükselmiş ya her şeye illa ki zam gelecek. Yani anlayacağınız herkesin her şeye hazırda bir bahanesi var. Herkesin olur da benim olmaz mı? Elbette var. Hadi sizi yıllar öncesine götüreyim:
Rahmetli dedem, eskilerden bir olay anlatacağı zaman söze “Hiç unutmam” diye başlar sonrada o günün tarihine gün-ay-yıl olarak söyler, hava durumundan da malumat verip olaya öyle girerdi. “Hiç unutmam, 1963 senesiydi. Aylardan Kasım. Hatta Kasım’ın 18’i. Günlerden Pazartesi. Dışarısı kar, fırtına. Soğuk göğsüme göğsüme vuruyor. Ben o zamanlar Almanya’da tren garında çalışıyorum.” Bekleyin ki olaya girsin. Dizi öncesi reklamları gibi. İşte bugün ben de size böyle bir hikaye anlatacağım. Dedemin torunuyum ya, aynı onun gibi başlayayım:
Hiç unutmam, 1992 yılının Aralık ayıydı. 6 Aralık Pazar günü. Dışarısı buz gibi. Ben o zamanlar İlkokul beşinci sınıftayım. Bir sonraki gün benim için çok önemli. Çünkü Sarıyer ilçesi okulları arasında düzenlenecek şiir okuma yarışmasında okulumuzu temsil edeceğim. Şiiri iki yıl öncesinden ezberlemiştim. Ceyhun Atuf Kansu’nun Dünyanın Bütün Çiçekleri şiiri. Zaten ben bu şiiri ilkokul üçüncü sınıfa giderken bir ezberledim, sonra öğrenim hayatım boyunca üniversiteye kadar bu şiirle idare ettim. Pek uzunca bir şiir olduğundan epey de göz dolduruyordu.
Bizim zamanımızda Pazar günleri çocukların banyo yaptırılması seremonisi yaşanırdı. Kazanlarda sular kaynatılır, sabunlar şampuanlar hazırlanır, lif başköşedeki yerini alırdı. Anneler saçlarımızı öncesinde iyice bir sabunlar, sonrasında şampuana geçilirdi. Şampuanın tek başına saçımızı temizleyeceğine kanaat getirilmeyen yıllardı. O sabun da her defasında birinci yıkamada naz yapar köpürmez, ikinci yıkamada tüm cömertliğini sergilerdi. Sabun köpürmeyince anneler “Bak nasıl kirlenmişsin, sabun bile köpürmüyor” sözünü adet üzere tekrar eder, sabunun köpürmesiyle de zafer kazanmış gibi sevinirdi. Bu sırada başköşedeki lif devreye girer, değme peelinglere taş çıkaracak bir keselenmeden sonra şampuanlanma aşamasına geçilirdi. Sonrasında havluya sarılıp sıcacık sobanın yanında kurulana kurulana üzerimizi giyinirdik. Evin her yeri mis gibi sabun ve şampuan kokardı. Saçlarımız da özene bezene kurutulup taranırdı ki anneciğim bu aşamada bütün işini gücünü bırakır, kestirmeye kıyamadığı uzun saçlarımızı seve seve tarar ve mutlaka örerdi.
Dışarıda yağmurlu ve çok soğuk bir hava vardı. O zamanlar camlar pvc olmadığından yağmur hangi dakikada yağmaya başladı, ne zaman dindi, hepsini duyardık. Zaten kış bizim çocukluğumuzda daha mı çetin geçerdi? Okullar açıldıktan en geç iki hafta sonrasında sobalar kurulurdu. Alınan kömürler mahalledeki çocukların da katılımıyla el birliğiyle taşınırdı. Sonrasında çocukların gönlünü almak için bakkaldan pötibör bisküvisi ile gazoz alınırdı. Bir çeşit kremalı bisküvi vardı. O alınırsa çocuklar daha da bir sevinirdi. Eveeeet, reklamlar bitti. Nihayet olaya giriyoruz.
İşte o Pazar günü tam banyo yapmış sıcacık sobanın yanında giyinip taranacaktım ki, tüpün bittiğini gördük. Kömürden ne ara tüpe geçtiğimi soracaksınız tabi. Biz bir hafta sonra yeni yaptırdığımız evimize taşınacaktık. Evin sıvasının daha çabuk kuruması için sobamızı oraya göndermiştik. Biz de bir iki hafta katalitik sobayla idare edecektik. Pazar akşamı tüp bitince yapılacak hiçbir şey yoktu. Annem hem üzülerek, pek de endişelenerek o gün her zamankinden daha fazla kuruttu saçlarımı. Güzelce ördü ve daha bir sarıp sarmalayarak yerime yatırdı beni.
Ertesi sabah uyandığımda bir şeyler ters gidiyordu. Bir mandal burnumu sıkıyor, boğazımda da kocaman bir meşale yanıyordu. Allah’ım ne acı, sesim bana yabancı, adeta kulak tırmalıyordu. Ah be, bugün olacak şey miydi bu? Üzüle büzüle, söylene söylene gittim okula. Revirde birkaç ilaç verdiler de az birazcık düzeldi sesim.
Yarışmada sıra bana gelince çirkin sesimin en güzel tonunu bulup okudum şiirimi. Sonuçlar açıklandı ve ben ikinci oldum. Aslında birincilik benim hakkımdı. Ama hep o tüpün yüzünden…