Uzun yıllar önce idi… Kendi tabiri ile “medyanın görünen yüzü” Galatasaraylı spor yazarı Bay D., beni sanat-spor konusunda eğitti. Kendisine saygım sonsuzdur. Mahlas kullanmayı tercih ettiği için ben de kendi seçimlerine saygı gereği mahlası ile yayına hazırlanma sürecindeki e-kitaplarımızdan birine o şekliyle monte ettim. Kendisi bana futbolun sosyolojik açıdan değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Ve Simon Kuper ile eğitime başladık. Yolum da uzun olduğu için (Suadiye Bağdat Caddesi – Şişli Halaskargazi Caddesi – Taksim Divan ya da Koç Holding Nakkaştepe ofisimiz) arabada “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”i okuyordum, diğer kaynak olabilecek eserler gibi. Yazarını Türklerle ilgili kısmından dolayı kutlamamak mümkün değildi. Ne tesadüf ki şoförüm de koyu bir Galatasaraylı idi. Hatta bazen oğlum ile “Merhaba Başkan!”la başlayan konuşmaları, maç analizleri, futbol konuşmaları beni güldürüyordu.
Kendi tabiri ile “medyanın görünen yüzü” Galatasaraylı spor yazarı ile hasbihâlimiz hayli uzun bir süreç ve konularımız da derin. Bana futbolla aramın nasıl olduğunu sorduğunda şöyle cevap vermiştim:
“Futbolla aram o kadar komik ki size anlatamam. Biz bir zaman Korukent’te oturuyorduk, medyadan olduğunuz için bilirsiniz, Kayahan’dan, Bursaspor’un başındaki Ertuğrul muydu? Herhalde, neyse sanatçı, bilim adamları vs. orada oturur, nedeni ise yine bilirsiniz, Levent her yere yakındır, ama vadide olduğu için ağaçlar içinde kuş sesleri ve ufku açıktır. Şimdi, ilk taşındık, birileri de formalı, hele biri çok genç de değil, dedim ki içimden “tutkulu bir taraftar”! Meğerse Ertuğrul’muş. Manchester United, GS, BJK’yı severim. BJK babam ve oğlumdan dolayı, GS de vakur bir kitle olarak durur ama Çalıkuşu Parkı’mın adını değiştirdiler, bu bakımdan da eleştiriyorum. İngilizleri maç sonrası tasvip etmem. Fanatiklik sanıyorum bana göre değil. Güzel maçlara eskiden giderdik, basket, voleybol gibi. Futbol seyredenlere mâni olamam, babam hastalık derecesindeydi, TV’nin önünden değil geçmek, konsantrasyonunu bozmamak için hiç sesimiz çıkmazdı ve kalpten gidecek diye ödümüz patlardı. Maçlardaki karmaşa, kaos, küfür, taşkınlık hiç bana göre değilse de erkeklerin deşarj olmasını sağladığı için topluma faydalı görüyorum. Futbol gibi tüm sporlar bir deşarjdır. Her şey gibi dozunda. Sonuna kadar destekliyorum. Ama ben en çok eskrimi severim. Bir de artistik buz patenini. Bowling’e ise bayılırım ve golf tabii. Atları, at sporlarını pek severim.
Şövalyeleri çok severim. Hele eskrim seyretmeye bayılırım Bay D.
Güzel bir eskrim nefis olur, o steplerdeki zarafet, kılıcın şiirsel hareketleri, kimseye zarar vermemek, başlıklarının yere düşerkenki ses ve sahibinin şaşkın bakışları, hoştur. Drama derslerinde mecburidir, acaba ülkemizde de mecburi midir bilmiyorum. Sahnede çok önemli hem nefes hem de hareket kabiliyeti için.
“eskrim sporu zaten kibar ve naziktir. epe ve flöre diye ikiye ayrılır. yüzünde maske olmasına rağmen yüze temas olmaz. ayrıca eskrim seven bir bayanın ruhu çok güzeldir. senin ruhun da öyle. kibar, nazik ve tatlı. sen güzel bir kadınsın.” diye cevap verdi Bay D.
Eskrim ile ruhumu nasıl birleştirdiniz Bay D.? diye sorduğumda:
“eskrim ile ruhunu nasıl mı birleştirdim? eskrim bir dövüş sanatı değildir. ” diye uzun uzun bana eskrimi anlattı.
Sporun topluma yansıması eğitimim işte böyle başladı ve sürdü. İngiliz-İskoçya eğitimlerimden dolayı yaşını sormak, diğer bazı özel soruları sormak gibi ayıp karşılandığı için yaşını bilmiyordum. Yaşını da göstermiyordu. Geçmişi çok iyi biliyordu. Günceli yakalamıştı. Ancak bir sorusundan yaş limitini öğrenmiştim. “Kaçta paydos ediyorsun?” diye sorduğunda babamın babası nam-ı diğer Kafka Eyüp Bey aklıma gelmişti. Ve… Tebessüm ettim. Bu süreçte 50 yıldır Fransa’da yaşayan iki değerli GSL’li, bana neredeyse benzer konularda ilham oldular, bilgilerimin pekişmesine tartışmasız büyük yarar sağladılar. Tabi, eski bir futbol hakemi Mevlevi dostumuz da. Tez hocam Özen Dallı gibi… Prof. Dr. Yüksel Altuğ, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ve nice kıymetli hocalar ve rahlesinden geçtiğim nice büyüklerim gibi… Ve yakın bir süreçte yolum yine bir “GSL/GS’li medyanın görünen yüzü” ile kesişti. Sanırım iki “medyanın görünen yüzü” aynı üstadın/üstatların rahle-i tedrisinden geçmişlerdi. Hiç bilmediğim spor haberciliği konusunu düşünmeye başladım ve Bay D.’yi, Bay T.’u yetiştiren Babıali ustalarını, Babıali gazeteciliğini merak ediyordum.
Futbolun, sporun sadece sanata değil, bilim ve eğitime, topluma sosyo-ekonomik-psikolojik yansıması kadar futbol turizmini de mesleğim gereği önemsiyorum. “Futbol-eğitim” dendiğinde aklıma ilk geliveren bizim Atatürk’ün baba soy ağacımızda olan Gündüz Vassaf da futbol bursuyla okuduğu hafızamda. Bu bağlamda futbol bursu ile okuyan ve topluma yararlı olan kişilerin bir incelemesi yapılmış mı bilmiyorum ama bakir ve işlenmesi gereken konulardan biri olarak görüyorum. Evet, Simon Kuper’in “Futbol Asla ve Sadece Futbol Değildir” kitabını refere edecek olursam ki Kuper’i Türklerin futbola ve hayata bakış açısının analizi ile ilgili kısmından dolayı kutlamamak mümkün değil. Futbol büyük bir pasta kuşkusuz. “Bence bir sosyoloji ders kitabı olarak okutulmalı” yorumum işte böyle bir eğitim sürecinden geçti. Pera Aşkları e-kitabında sosyolojik bakış açısı, detaylı olarak gelecek kuşaklara aktarılacak, sırası geldiğinde ve tabii Allah kısmet ederse.