Söz benim için çok değerlidir. Hele herhangi bir konuda söz vermek çok daha önemlidir. Yapamayacağı hiçbir şeyin sözünü vermemelidir insan.
Atalarımızdan bize kadar gelen bir deyim bile söz vermenin önemini anlatır hala.
“Sözünün eri olmak,” ne kadar büyük sorumluluk yükleyen bir olaydır aslında. Bir söz verdiğinizde tıpkı bir asker gibi o sözünüzü korumanız, arkasında durmanız ve gerçekleştirmeniz anlamına gelir.
Günümüzde söz verip anında unutanları gördükçe hemen aklıma düşer bu deyim.
Siyasette, oyları kapmak için sözler verilir ve seçim kazanıldıktan sonra hepsi unutulur.
Çalışma hayatında sözler verilir ve unutulur.
İlişkiler de bile bir şey yapma sözü verilir, sözü veren hemen unutur. Bu dünya yaşamında beni en çok üzen olaydır sözünün eri olamayan insanlarla karşılaşmak.
Söz vermek, kişiyi umuda sürükleyen bir eylemdir ve umut insanı yavaş yavaş çürütür. Olmayacak bir şeyi olacakmış gibi beklemek, o stresi yaşayarak yıpranmak, insanı yiyip bitirir.
İnsanlar yalnızca sevdikleri kişilere verdikleri sözü tutar oldu günümüzde. Sevmedikleri ya da herhangi bir bağ hissetmedikleri kişilere ise verdikleri sözleri önemsemiyorlar. Bu yüzden bir söz tutulmuyorsa eğer o kişide değeriniz yok anlamına gelir ve sevildiğinizi hissetmediğiniz hiçbir yerde kalmayın.
Hissetmek diyorum sanmak değil. Genelde sevildiğimizi sanıyoruz ve umutla bekliyoruz, sözler tutulsun diye.
Söz vermek ve umutla ilgili okuduğumda çok beğendiğim kısa bir öyküyü paylaşayım da söz vererek yarattığınız umudun insana neler yaşattığını bir düşünün.
“Bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan muhafıza, oradan geçmekte olan Kral, üşümüyor musun, diye sorar. Muhafız, “Ben alışığım Kralım” cevabını verir. Kral, “Olsun sana sıcak elbise getirmelerini emredeceğim” der ve gider. Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unutur. Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini görürler, muhafız ölmeden önce duvara şunları yazmıştır.
“Kralım, soğuğa alışkındım fakat sizin sıcak elbise gönderme sözünüzü beklemek beni öldürdü.”
Herhangi bir konuda söz vermek, ümit doğurur. O söz gerçekleşmezse insanın ümidi kırılır. Ümidi kırılan kişinin hayatla bağı da kopar.
İnsanlar niçin yapamayacakları şeylerin sözünü verirler ya da söyledikleri şeyleri yapmazlar ki?
Sözün bir değeri, vaat etmenin bir sorumluluğu vardır. Söz senettir deyimi de sık kullanılırken neden uygulanmaz?
“Hayvan yularından, insan sözünden tutulur.” demiş atalarımız. Oysa günümüzde hiçbir söz ve vaat senet olamayacak kadar çürütüldü insanlar tarafından.
Sözünde durmamak, bir anlamda yalan söylemektir, insanların umudunu söndürmektir.
Mehmet Akif Ersoy’un hayatını okursak, eskilerin söz kavramına verdikleri değeri net bir şekilde görebiliriz.
Bir gün Mehmet Akif Ersoy, Kandilli Gözlemevinin müdürü olan arkadaşı Fatin Gökmen ile buluşmak için sözleşirler. Fatin Gökmen hatıralarında bu olayı şöyle anlatır;
“Akif ile sözleşmiştik. Bana ziyarete gelecek ve evde sohbet edecektik. Ama onun geleceği gün şiddetli bir yağmur ve fırtına başladı. Gemiler bile çalışamıyordu. Akif bu havada gelemez herhalde diyerek şemsiyemi aldım ve komşuya gittim. Biraz sonra eve geldiğimde, Akif’in eve gelip beni sorduğunu ve dönüp gittiğini öğrendim. Ertesi gün kendisine gidip özür diledim. Ama o kabul etmedi ve bana, “İnsanlar sözleriyle bağlanır. Biz sözleşmiştik, fakat sen sözünde durmadın, artık sana güvenemem” dedi ve üç ay kadar bana küs durdu.”
Bu hatıratı okuyunca, günümüzü düşündüm. Sözlerin bir değeri kalmamış, insanlar kendi bencilce istekleri için söz üstüne söz verir olmuş ve hiç birini de tutma gereği duymamış.
Sözünün erleri azalmış…
Siz siz olun tutmayacağınız sözleri vermeyin, insanları umuda bağlayıp beklete beklete öldürmeyin…