Yaşlandığımızı ya da yaş aldığımızı ne zaman fark ediyor çoğumuz? Ya da yaşlılık saatini kim neye göre belirliyor? Bilinmez ama bir gerçek var ki yüzümüze vuran, beklemediğimiz anda ayna da beliren beyazlar, kırışıklıklar. Bir de işin diğer tarafı var “ruh yorgunluğu” yaşın kaç olursa olsun ve sanırsam otuzlu yaşlarda başlayan, ruh yorgunluğu…
Belki otuzlu yaşlar da önemsenmeyen hayat düzeni veya fiziksel değişikliler küçük manevralarla düzeltebilirken aslında sadece üzerleri örtülüyor fark etmeden. Sonra ellili yaşlarda gün yüzüne çıkan dogmalara yaşlılık deniyor. İster istemez psikolojik bunalımlar, fiziksel yorgunluklar en yakın dostlarımız oluyorlar. Hele de çocukları büyümüş onlarda kendi hayatlarını kurmuşlarsa yaşlılık bir bakıyorsunuz yalnızlığa eviriliyor.
Genç yaşlarda görüştüğümüz dostlarımız belki de akrabalarımız da artık kendi hallerinde, kendi yaşamlarının telaşında olurlar, çocuklar ise aile olabilmek, birlikte zaman geçirmek için fırsat kollarlar, tıpkı otuzlu yaşlarda onların yaptığı ya da yapmak isteği gibi. Hafta sonlarına çocukların kursu, dersi de eklendi mi artık aile bir araya sık sık toplanamaz ve yaşlılık aslında yalnızlığa oda yaşlılık psikolojisine yol açar. Aslında tüm bunlar ülkenin gelişmişlik düzeyi, eğitim düzeyi, kültür ve sosyoekonomik düzeyiyle paralel ilerler. Az gelişmiş ülkelerde ellilerde daha baskıcı ebeveynler gözlemlenir, çok gelişmiş ülkelerde ise bu oran seksenli yaşlara kadar çıkmaktadır.
Aslında bu psikolojiye girmek tamamen üst satırlarda bahsettiğim üstünü örtmekle aynıdır. Hayatımızı doğrudan etkileyen, ne yaşayacağımızı belirleyen, üstünü gizli gizli örtüğümüz belki “ben” duygumuz belki de “bağımlılıklarımızdır.”
Fark ettiyseniz son yıllarda “yaş almak” terimi çıktı. “yaşlanmak” terimi kötüymüş gibi, oysa en büyük yanlış burada yapılıyor. Doğduğumuz andan itibaren yaşlandığımızı unutuyoruz bazen, her içimize ufak ufak dertler attığımızda yaşlandığımızı, yapmak istemediğimiz bir eylemi yaparken yaşlandığımızı, insanların sizi değiştirme çabasında sustuğunuzda yaşlandığımızı unutuyoruz.
Yaşlanıyorsak eğer hakkını vererek yaşlanmak lazım diye düşünüyorum. Yaşadığınız yılları boşa yaşamış olmayacaksınız. Yaşamak dediğimiz eylemi boşa yaşamayacaksınız. Şunu da demiyorum bir insanın ortalama kendini doya doya tanıdığı zevk alarak nefes aldığı yıl 40-45 yıl. Yani yirmili yaşlarda başlıyorsa hayat bu 40-45 yıl doya doya en güzel biçimde yaşamak lazım. Ömür para üzerine, mal, mülk üzerine kurulmaz. Eğer yatırımı kendinize beyninize ve ruhunuza yaparsanız her zaman mutlu yaşarsanız. Hatta fatih sultan Mehmet hanın şöyle bir sözü vardır;
“Bir şehirde en önemli 3 şey;
Kanalizasyon, hamam ve kütüphanedir.
Kanalizasyon, şehrin kirini
Hamam, bedenin kirini
Kütüphane, ise ruhun kirini temizler.”
Peki, biz rasyonellikten nasıl çıkacağız yani şimdi ya da gelecekte neler yapmalıyız;
- Negatif ve ruhunuzu emen her olaydan, kişilerden uzaklaşın
- Sevdiğiniz ve ruhunuzu aydınlatan müzikleri her sabah dinlemeyi unutmayın
- İnsanların hayatları, onların yaptıkları kısacası “mış, miş” ile ilgilenmeyin
- Sağlıklı beslenin
- Spor yapın
- Küçük çocuğunuz varsa tüm zamanınızı onlara ayırın, kendinizi unutmamak şartı ile
- Hayatı akışına bırakın
- Maddiyatla içli dışlı olmayın
- Doğa ile baş başa kalın
- Sohbetinden zevk aldığınız dostlar edinin, unutmayan dostlar bizlerin seçtiğimiz ailelerimizdir.
- Hayvanları ve doğayı aşkla sevin
- Evlilikleriniz de birbirinizin özel alanlarına saygılı olun ve o alanı yaratın
- Bol bol kitap okuyun çünkü bir insan ancak okuyarak var olur.
- Sosyal yardım derneklerinde görev alın
- İnsanlara yardımcı olun, emin olun ev almak için ya da binek almak için biriktirdiğiniz maddiyat küçük bir çocuğun sevincinin önüne geçemez.
- Kişisel uğraşlar edinin
- Yabancı dil öğrenin
- Farklı kültürlere saygı duyun ve öğrenin.
- Kültürel gezintilere çıkın.
- Kendinize saygı duyun
- Çocuklarınıza ve onların seçimlerine saygı duyun
- En önemlisi ise önce kendinizi sonra herkesi affedin.
Yaşadığınız ömrü doyasıya yaşayın, tek bir yere sabitlenmeyin. Zaman ile birlikte değişin.
Kısacası yaşlılık, hayata bağlılıkla, hayattan bezmişlik arasında ki keskin çizgidir. Hayattan bıkmış ve bezmişseniz bunun hayatla değil sizin ve tercihlerinizle, düşüncelerinizle alakası vardır. Hayata bağlıysanız ve hayatı getirdiği her şeyle beraber seviyorsanız, yaşayacak çok keyifli yıllarınız, dinleyeceğiniz çok fazla müzik, okuyacağınız bir sürü kitap, göreceğiniz birçok yer vardır.
Biraz farklılıkla daha çok mutlu olabilirseniz. Unutmayın her şey bir adımla değişir.
YENİDEN SEVGİYLE KALIN…