Haftanın son iş gününde Dolar ve Euro kurlarının tarihin en yüksek seviyelerini görmesi ve bu konuyla ilgili yapılacaklarla ilgili alanın dar olması, makul seviyelere inmesi imkansız ile iş dünyasındaki tedirginlik artıyor.
Kurumsal olarak vermiş olduğumuz hizmetler doğrultusunda, “işler nasıl” dediğimiz firma sahipleri ve sanayicilerle bu konu konuşmak yaraya tuz basmak oluyor.
Aslında tüm ana sebebi; ülkemizde üretim yapan üreticinin, ham madde ve girdi maliyetlerinin çok yüksek oranda ithal girdiye bağlı olmasında, kurların yükselmesi ile artan maliyetlerin satış fiyatlarına yansıtılamayışından kaynaklı bir kördüğümleşiyor.
Açıklanan enflasyon verilerine baktığımızda; TÜİK, nisanda yıllık yüzde 17,14 olan tüketici enflasyonunun mayısta yüzde 16,59 olduğunu açıkladı. Açıklanan verileri kabul ettiğimizde dahi ana sıkıntıyı doğrular nitelikte…
Pandemi sürecinde yaşanan, tam kapanma karaları ve kontrollü normalleşme süreci, resmen bir enflasyon tsunamisi ile karşılaşacağını, uzun zamandır kapalı kalan piyasanın fiyat farkının vatandaşa yansıyacağını öngörmek güç değil.
Bir diğer veri ile yola çıktığımızda, Üretici Fiyat Endeksi’nin (ÜFE) yüzde 35,17 oranın zirve de bir seviyeye ulaşması, üretim maliyetlerinin satış fiyatlarına mecburen yansıtılmaya başlanması, TÜFE oranını iki katından fazla bir orana ulaştıracaktır.
İş dünyasındaki örgütler, pozitif performansa dair açıklamalarda bulunurken, yaşanılan artışları çok umursamıyor görünüyorlar.
Halka yansımasının, her geçen gün katlanarak çok tatsız olduğunu söylememiz gerekmiyor. Çünkü net,
Ülkemizin ekonomisi, her geçen gün yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon, yüksek cari açık ve yüksek işsizliğin aynı anda yaşandığı zorlu bir uçurumdan savrularak ilerliyor.
İşin kötüsü, Merkez Bankası’nın rezervleri; olası bir olumsuz “dış güçlerin kıskançlık oyununa” karşı dik duracak havasını veremiyor.
Tüm detaylar yan yana konulduğunda, döviz kalemlerinden doğan doğal yükümlüklerimizi hesapladığımızda, şuanda açıklanan rakam, -60 milyar dolar seviyesinde, kaldı ki şuanda biz halkın bilmediği, “olmayan” diye tanımlayacağımız bir rezervden bahsediyoruz. Bu ülkemizin hedefleri, volatilitenin artmış olmasında ki belirsizliğin, rakamlarla düşündüğümüzde korkutucu geliyor.
Peki çözüm ne olabilir?
Tahmin edemeyeceğiniz, çok zor bir cevabı var. Cevap “ÜRETİM” ; Evet ZOR cevabı zor üretim yaptığımız fabrikalarımızın çoğunu satmıştık.
Var olanlara odaklanmak, yani üretimin artmasını sağlayabilmek için mevcut fabrikaların kapanmaması ve katma değeri yüksek üretim yapan yeni yatırımların hızla devreye alınması, ham madde üretimi yapan fabrikaların teşviklerle desteklenmesi sürdürülebilirlik açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Ham madde ve ara mallar, üretimin olmazsa olmazı, hem TL hem de döviz cinsinden fiyatları her geçen gün artması, üretici için katlanılamaz maliyetler haline geliyor. Bazı yatırımcılar, finansmanı Öz kaynaklarından yapaya başlamış olması da üzüntü vericidir.
Sanayicilere verilen kredilerin daha teşvik edici düzeyde olması, yatırımların finansmanı konusunda, 0.25 seviyesinde yüksek faiz yerine, daha çözümcül olanaklar sunulması acil olarak gerekmektedir.
Ağızlardan çıkan cümlelere odaklanmışken, toplantı çıkışı; tarz giysilerle, yan-yana inci gibi dizilip, çekilen fotoğraflar kadar soğuk, işçinin sofrasında ve fabrika binalarında karşılığı olmayan stratejiler bolca üretilmeye, uçurumda ki hızımızın katsayısının artmasına sebep olacaktır.
Güneşin bizim için doğması dileğimizle,
Bereketli bir hafta olsun.
Dr. Bahar Zeynep Barut.
Managing Director
Beyond to Human R.M.C