‘’Zevke esir olan değil, hâkim olan mesuttur.’’
Aristippos
Hedonist bir yarı tanrı olan keçi ayaklı Pan, zevke sefaya olan düşkünlüğüyle tasvir edilirken, babasının Hermes ya da Dyonissos, annesinin ise Oienis adında bir nymphia yani bir su perisi olduğu iddia edilir.
Doyumsuzca kırlarda dolaşarak peri kızlarının peşinden koşan Pan, efsaneye göre Artemis’e bağlılık yemini etmiş bir peri olan Syrinks’e aşık olur ve tam ona sarılacakken bir anda sazlığa dönüşen peri kızının acısını ve yeri doldurulamaz boşluğunu bağrına basar. Ne acıdır ki, o da bu sazlardan fülütünü yaparak, sonsuza kadar peri kızının ona kalan varlığını yanında taşır. Müziğinin ezgilerindeyse hep Syrinks vardır ama elbette ki dünya nimetlerini ve hazcılığı simgeleyen yarı tanrı ve belki de yarı deli Pan, peri kızlarını kovalamaktan hiç vazgeçmemiştir.
Kırlarda neşe içinde koşup eğlenirken, karşısına çıkanları korkutmaktan zevk aldığından dolayı da bugünlerde özellikle dilimizden düşürmediğimiz ‘’Panik’’ sözcüğüne ilham vermiştir.
Sonra bir gün, Paksos adasından İtalya’ya doğru giden bir geminin kaptanı olan Thamos tarafından, ilahilerin ağzıyla Pan’in ölüm haberi verilir. Thamos tüm gücüyle ‘’Büyük Pan öldü!’’ diye bağırmaya başladığında, Pan’in ardından ağıtlar yakılır…
Ama yarı bir tanrı da olsa o bir tanrı değil midir? Onun ölümü bir gemicinin ağzından çıkacak sözlere bağlanacak kadar basit midir? Ölümünün ardından dağlar taşlar inlemiş deniyor olsa da tanrılar bu kadar kolay ölmezler. Tanrıların ölümü aslında tek bir şekilde gerçekleşir; o da unutulmak! Oysa, Hatay Arkeoloji müzesinde sergilenen Pan Mozaiği, kendi topraklarımızda yaşamış olan bu tanrıları nasıl unuttuğumuzun bir simgesi olarak, orada bütün güzelliğiyle durmaktadır. Kendimce; bir gün onunla, onun çocuk ruhuyla tanışmanız dilerim. Unutulmuş olan her bir tanrının anısına…