Türk ekonomisi pandemi etkisi ile bu yıl da tüm ekonomik dengeleri yeni sınavlarla karşı karşıya kaldı. Bu sınavlardan birsi de döviz de yaşanan dalgalanmalar sonucu piyasa oyunları olarak tanımlayabiliriz. Geçen hafta bir TV programına katılan, Sayın Cumhurbaşkanımız iki elini öne uzatarak, “Bizim faizi düşürmemiz şart. Onun için de temmuz, ağustos buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın. Faiz yükünü yatırımların üzerinden kaldırırsak, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak, maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine girmiş olacağız” cümlesini kurması ile aynı gece döviz kuru seviyesi yaklaşık 45 dakika içinde 8,57 seviyesinden 8,81 seviyesine kadar çıkıyor ve sonrasında 8,77 seviyesinde dengeleniyor. Ve geçtiğimiz haftayı 8.38 seviyesinde kapadı.
Sayın Sayın Cumhurbaşkanı’nın vatandaşa “Dövizinizi bozun, TL yatırım araçlarına yatırım yapın” ricası / önerisinde daima bulunuyor. Ve her yükseliş döneminde işe yarayacağını düşünüyor. Bizler de bekliyoruz. Görünen gerçek var ki artık 8,10 seviyelerinden aşağıya inmesi mümkünde değildir.
Zamanında 2016 da 3.60-3,65 seviyelerinde ilk çağrı ile satış yapanları hatırladınız mı? Dolarını bozana, saç kesimi ya da 5 kilo soğan bedava şeklinde kampanyalara bozulan dolarları hatırlamayan yoktur. BU KİŞİ VE KURUMLARIN zararlarını düşündüğümüzde, psikolojileri nasıldır bilemiyorum. Kurumsal olarak bilmem ama Kişisel olarak saç kesimi her yaptıklarında hatırlıyorlardır.
Bugünler de ise yaşanan siyasi gelişimlere bağlı olarak, “2021’de erken seçim açıklaması olur mu, bu durumun ekonomiye ve ihracata etkisi ne olur” soruları, iş dünyasındaki sohbetlerin baş konusu ve beklentisel sorunsalı olmayı sürdürüyor.
Aslında; ‘Son Başbakan’ Binali Yıldırım’ın dediği gibi “Dolar kurunu kafanıza takmayın, dolar da, dolmaz da!” denilecek kadar ülkemiz için önemsizdir. Belki de doları abartıyoruz.
Abartılı şekilde dolar ne olacak? Sorunsalının yarattığı bağımlılığımız nerden geliyor biliyor musunuz? temelin de “Dual Currency” olarak bilinen “İki para birimli ülke” olmasında yatıyor. Milli para birimimiz Türk Lirasını biz basıyoruz. Ve değerini belirleyemediğimiz ama bastığımız bir paramız var. Değerini belirleyemiyoruz. İhracatımızda, milli gelir hesaplamalarımızda, ithalatımızda, mevduat alışkanlıklarımızda, ülke ve birey borçlanmalarında, kamu ihalelerinde, … ve iş dünyasının her kademesinde pek çok parametre dolar kuru referans alınarak hesaplanıyor.
Doların dolması ve yahut dolmaması, dolu dolu şekilde, Türk ekonomisini doğrudan etkiliyor.
Ve yaşanan süreçleri takip eden aklı selim ve belirli bir eğitim seviyesine, ekonomi bilgisine sahip olan bireyler olarak biliyoruz ki; Merkez Bankamızın bu derecede büyük döviz ihtiyacını karşılayacak rezervi yok. 45 milyar dolar eksi rezervi bulunuyor.
Türkiye “ikiz açık” olarak adlandırılan yapısal bir sorunu yıllardır çözemediğinden dolayı, 2021’de ise açığın 245 milyar TL’ye çıkması öngörülüyor. Türkiye’nin kamu ve özel Hem bütçe açığı hem cari açık veren Türkiye Cumhuriyeti Maliyesi, bu açığı dövizle borçlanarak kapatıyor. 2021 yılında ülke olarak çevirmemiz gereken toplam dış borç tutarı ise 180 milyar dolar seviyesinde olduğunu düşünürsek durumun vahametini daya iyi anlarız.
Dönelim yine 2016 yılına bakalım, 2016 yılından bu yana döviz kuru yüzde 125 oranında değer kazandı. Ve birileri bundan iyi kar elde etti. Vatandaşın kar ve zararı kimse tarafından sorgulanamaz. Geçen yıl yaşanan dalgalanmaların etkisini ve spekülasyondan kar edenlerin de gerçek karını bilmiyoruz, bunları da eklersek, bu oranlarla kazanımları olanların kazançlarındaki artış daha da artıyor. Geriye tek soru kalıyor. O dönem satış yapan yarı kamu kurumu statüsünde olan bazı kurumların, zararlarını düşündüğümüzde, yarı kamu kurumunda döviz satışı ile yaşanan bu Zararların faturası kime kesilmeli? Kime yansıtılmalı? Çünkü kamuda yaşanan her zarar vatandaşa anında yansıyor. Ve vatandaş olarak sorgulamak ve düşünmek hakkımız, tabi cevapta bulmak.
Güneşin bizim için doğması dileğimizle,
Bereketli bir hafta olsun.
Dr. Bahar Zeynep Barut.
Managing Director
Beyond to Human R.M.C