Dünyada sürüp giden, bitip tükenmeyen her türlü savaş için insanî duygularla; savaşların olmamasını diliyorum. Tüm dünyamızda bilebildiğim tüm savaşlarda tabii ki canlara, doğa paydaşlarımıza tarifsiz üzülürüm. Ne canlar gitmiş ve her zaman ateş düştüğü yeri yakmış. Ayrıca dünya markası sanat eserleri, her savaş, her sürgün, her yangında yok olmuş! Hangi ülkeye, hangi kültüre ait olursa olsun hiç ayırım yapmaksızın üzülürüm.
Silahların kullanılmamasını… Kuş tüyü yastık savaşlarındaki (pillow fight) gülüşmelerin olmasını tercih ederim savaş gibi soğuk bir kelime için. Kozalak oyunları da olabilir. Silah yerine kozalaklar kullanılsa da tüm dünyaya tohumları yayılsa. Ormanlarda kuş sesleri duyulsa diye düşünürüm. “Kuşlar ne kadar duyurabilirler seslerini, silah sesleri başladığında?” diye sorulduğunda üzülürüm.
Neden yüzyıllardır gerçek mânâda barış ve sevgi, saygı sözcükleri hâlâ sözcüklerde?
Neden hâlâ dünya tam olarak dengeli ekonomik refaha kavuşamadı?
Başlangıcından bugüne, dünyada verilen ekonomi eğitimine, birbirinden değerli mezunlarına rağmen hangi faktörlerde güçsüz kalınıyor?
Hacettepe ve Boğaziçi üniversitelerimde, birbirinden değerli iktisat hocalarımı dinlerken ve İktisat Nobel Ödüllü Paul A. Samuelson’un, kafamın altına tam bir yastık olacak kadar kalın ve pek de hoşuma giden kitabını okurken, düşünürdüm. Dünyada ilk iktisat bilim dalı ne zaman ve nerede kurulmuştu sorusundan önce, nasıl bir süreçten geçilmişti? Şimdiye kadar kaç iktisat fakültesi var olmuştu? Kaç mezun vermişti, her biri kurulduğundan bu yana? Dünya kaynaklarını verimli kullanma ve verimliliğini artırmada, bu bölüm nasıl devreye giriyordu? Yıllar içinde, binlerce mezun veren ekonomi fakülteleri, hayata nasıl bir katma değer sağlıyorlardı, tüm öğrencilerinin yaratıcılıklarıyla? Tarım ve ekonomi başta olmak üzere; diğer bölümlerle sinerji ilişkileri etkin verimlikte gerçekleşebilmiş miydi?
Çocuklara ekonomiyi nasıl öğretebilirdik?
Ekonomi eğitimi kaç yaşında başlamalı ve ne konuları içermeliydi?
Matematik mi önce öğretilmeliydi, ekonomi mi?
İçinde iktisat olan nasıl bir eğitim sistemi bizi refaha, barışa ve sevgi dolu dünyada, mutluluğu başarmaya götürürdü?
Müzik gibi mantık ve matematik metotları analizleriyle, hangi bölümler (yok olmaya mahkum olmamak adına) değişim yapmalıydı?
Sorularıma yanıt ararken; iktisadın babası diye tarihe geçen İskoç, mantık ve ahlak felsefesi hocası, iktisatçı Adam Smith, 1776’da yazmış olduğu “the Wealth of Nations”ı düşündüm. Smith hocanın “Ulusların Zenginliği” öğretisinden, günümüze hatta geleceğe, ne kadar yol alınabilmişti? “Wealth”/“Zenginlik” ise çok boyutlu bir kavramdı benim için, sadece iktisadi yönü ile ele alınamayacak kadar. İkdisadi kalkınma penceresinden bakarsam; dünyada refah içinde yaşamanın sürdürülebilirliği için hangi faktörler birleştirilmekte zorlanılıyordu?
Neredeyse dünyadaki tüm savaşlar, ailelerdeki anlaşmazlıklara kadar indirgersem; hak ihlâllerinden doğduğu gözlemlenir. Kendini, haklarını korumak için mücadele başlar. Bu en küçük yaşanmışlıktan en büyüğüne sancılı, sıkıntılı, zor, mutsuzluk veren bir süreçtir. Oysa…
Savaşta gülünmez ki… Barışta gülünür.
Kayıpta gülünmez ki… Kazançta gülünür.
Kıskançlıkta gülünmez ki… Sevinçli huzurda gülünür.
Hastalıkta gülünmez ki… Sağlıkta gülünür.
Büyük Çerkez Sürgünü’nde Rengigül Hanım ana babasını, 1909’da Adliye Nazırı Nazım Paşasını kaybetmişti.
Babam, dedesi Hüseyin Bey’i Çanakkale’de şehit vermişti. Eyüp dedem babasız büyümüştü.
Kayınpederim, amcalarını; Çanakkale’de Emin Bey’i, Çapakçur’da İbrahim Bey’i şehit vermişti.
Bedri dedem Afyon’da, Yüzbaşı Sami Atam dedem Trablusgarp’ta esir düşmüştü.
Münire anneannemin babası Mirliva Nüzhet Erkmenalp Arabistan’da şehit düşmüştü. Dayısı Kuvâ-yi Milliye Komutanlarından Yarbay Arif Bey, çadırında mavzer kurşunuyla vurulmuştu. Diğer dayısı Mazhar Bey gazi olmuştu.
Cem dayım, dedesi Topçu Binbaşı İhsan Bey’i Çanakkale’de şehit vermişti.
Rus İşgali’nde Aliye Hanım Trabzon’dan, Rabia Hanım Erzurum’dan sürülmüştü…
Ve niceleri ile ailem sürgün, savaş ve salgınlarda çok kayıplar vermişti…
Rengigül Hanım’dan itibaren, değişen ama aslında değişemeyen dünyada minicik yaşta öksüz hatta ana karnında yetim kalan tüm meleklere, “Bu bir rüya idi geçti, korkma bebeğim. Bak korkudan “r” düştü, gül kokuyor beşiğin. Baban, annen yanında.” diyebilmek isterdim.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun. Hakları ödenmez bir haktır.