Nenem, Şen gülüşlerin, hüzünle anlattığın yaralı öykülerin hala kulağımda çınlarken,
Eriyen bir kar misali yavaş yavaş süzülüp düştün ellerimden.
Hayatın sana yaptığı tatsız şakalara hep gülmeyi seçtin ya sen,
Renklerini yitirdiğin uzun ve soluk yıllarından, çekip almıştın güzelliklerini ve resimlerini çizmiştin sevimli bir yuvanın hayalini kurarak dalgacı hayata inat nenem.
Nenem, İsimsiz acıların kahramanı olmayı sen istemedin biliyorum,
Nefessiz kaldın çoğu zaman yorgunluğunda kırık dökük yaşamın kıyısında.
Aza kanaat etmeyi bizlere tembihlerken, kimler geçinmedi ki yıllarca habersizce üstünden.
Zaman bu, çözer her şeyi derdin ya; şimdi söyle nenem, senin yokluk acını da atabilecek miyim parçalanmış yüreğimden?
Nenem, Bazen bir kuşun kanadında, bazen bir çiçeğin yaprağında, bazen de içimde bir duayla yine geleceksin bana.
Okşayacaksın biliyorum kesmeye kıyamadığın kömür karası saçlarımı; bir ılık rüzgârın eli olup, saracaksın sıcağınla yüreğimi?
Zifiri karanlıkları aydınlatacaksın dualarınla, Anlamsız çocuk korkularımı yine kovacaksın nenem tarifsiz sevincinle.
Bıkmadan, usanmadan her zaman naif, yine cevaplayacaksın çocuksu sorularımı.
Söyle yine Elime tutuşturacak mısın tandırdan yeni çıkmış sımsıcak tere yağlı nefis nene ekmeğini?
Bir yağmur damlası olup, karışacak mısın gözlerimin tuzlu denizlerine en duru sevginle?
Beni duyuyor musun Birtanem? Nerelerdesin bir haberini gönder bana, sesinden ulaşan dualarını, sar kalbinin pamuklarına ve hep öyle kal yanımda.
Çok büyük bir özlem ve saygıyla; kısacık bir zaman sonra kavuşacağımıza olan umutla, 23 Şubat’ta bir Kamyon çarpması sonucu Kaybettiğim bir tanecik şeker nenemin anısına.
Bugün sana çok özel bir kadını anlatacağım dilim döndüğünce, ellerim yazdığınca. Kimliğindeki adının Şehrinaz Bozbey olduğunu yıllar sonra öğrendim bu harika kadının. Çünkü hepimiz O’nu Şekernaz olarak biliyorduk. İlk öğrendiğimde çok şaşırmıştım kimlikteki ismini. 7 yaşına kadar köyde yaşayan bir çocuk olarak; tüm köylünün O’na Şekernaz dediğini, Şeker bibi dediklerini hatırlıyorum. Tüm köyün bibisiydi benim nenem. Kiminiz bilirsiniz, Bibi aslında hala anlamına gelir şehirde. Sonra büyük şehir taşındık. Burada da mahalleli Şeker teyze, ya da Şeker nene dediler adına. İşte bu nedenle çok çok yıllar sonra öğrenmiştim Şeker nenemin adının Şehrinaz olduğunu. Şehrinaz Bozbey, Şeker teyze, Şeker bibi, benim ve kardeşlerimin ve hatta onların çocuklarının da bir tanecik Şeker nenesiydi O. 23 Şubat’ta çok fecii bir kaza sonucu, bir hafriyat kamyonunun çarpmasıyla nenemizi beklenmedik şekilde kaybettik.
Nenemin adı Şekernazdı. Ne çok sevmiş ki, annesi ve babası, Şekernaz demişler adına. Fakat ne hayatı şeker gibi geçti ne de şöyle bir nazlanabildi hayata. 17 yaşında evlenmesi uygun görüldü kardeş gibi büyüdükleri amcasının oğluyla. Âşık olmayı, sevmeyi bilmedi ve sonradan çok sevdi hiç tanıyamadığım Hüseyin dedemi. Nahide halamın doğuşuyla, daha da büyüdü sevgileri. Sonra ardı ardına 4 oğul getirdi dünyaya nenem. Oğullarından birini bebek yaşta aldı elinden acımasız hayat. Böylece tanıştı acının katran rengiyle nenem. Ama sarıldı diğer çocuklarına ve korudu onları dualarıyla. 12 yaşındaki halamı kaybetti soluk bir köy sabahında. Yine sarıldı çocuklarına ve korudu onları dualarıyla. Çok sevdiği kocasını bir yürek kavgasıyla askere gönderdi ve askerden döndükten çok kısa bir zaman sonra veda etti yaşamındaki tek umuduna. Kaldı 3 küçük oğulla baş başa. Babam 8 yaşında, küçük amcam 40 günlük bir bebek kucağında, diğer amcamsa 6 yaşında soluksuz kaldılar bu tatsız vedayla. Hiçbirinin hatırası olamadı sevgili babalarıyla.
Şeker nenem, tek başına 3 çocukla katıldı mı hayat kavgasına. İtildi, kakıldı, dayak yedi hırpalandı en yakınları tarafından örselendi yıllarca. Küçücük yüreğine sığdırdığı oğullarını, kimsenin kocaman evlerine sığdıramadı. Yaralarını berelerini çocukları görmesin diye oyalı yazmalarıyla kapattı ama yürek yaralarını sessizce gömdü içine. Koşmaya devam etti hayatın tozlu yollarında tutunarak çocuklarına. Evlendirdi sırasıyla tüm çocuklarını çoğaldı umudu ve sevgisi karıştı zamana.
Hikâye öyle çok uzun ki asla sığmaz bu dar satırlara. Ama duyduk ki nenem, bir yaz günü ekmek pişirirken tandırda, haberi ulaştı bizlere çok uzaklara; düşmüş tandıra, cayır cayır yanmış nenem ekmeğin yangınında. Haberi alınca biz de İstanbul’da yandık azala azala. 4 5 ay hastanede yattı yeniden dönebilmek için hayata. Çok güçlü, çok inatçı bir kadındı benim nenem. Dayandı bu tarifsiz acılara ve sımsıkı sarılarak döndü aramıza. Unuttuk o kötü hatıraları, sildik tüm ruhumuzla. Başlayabilmek için yeniden hayata, güle güle demek gerekirdi kötü anılara.
Özel Bir kadındı O; mini minnacık bir kadın. Kendinden vazgeçip, tamamen çocuklarına adanan koca bir yaşamı düşün. Talipleri çıkmış sonradan öğreniyorum. Nenem çocukları için hepsini reddetmiş sorgusuz sualsiz. Çocuklarım yıpranmasın örselenmesin diye düşünmüş. Yıllar yıllar sonra, köyle tüm bağımızı kopardık nenemin de İstanbul’a gelmesiyle. Yarım asır bizimle kaldı benim küçücük nenem. Annem ve babamla yaşadı. Kardeşlerim ve ben, Şeker nenemizle büyüdük. O’nun yanında okula gittik. O’nun yanında evlendik; anne baba oldu kardeşlerim O’nun yanında. Çocuklarımız O’nun da torunu oldular. Annemle olan gelin kaynana çatışmalarında çoğunlukla nenemin yanındaydık. Çok gurur duyardı bununla biliyorum. Ben ve kız kardeşim nenemin yalnızca torunu değil, küçük yaşta kaybettiği, çok özlediği ve doyamadığı kızı olduk çoğu zaman. Annemi ve babamızı görmeye gittiğimizde, eve girer girmez ilk sorduğumuz, nenem nerede. Çevremizden hiç ayrılmaz, ara sıra bize evdeki tartışmaların dedikodusunu ederdi çaktırmadan.
Özel günlerde aldığımız hediyeleri annemize verirken, bilirdim hüzünle ellerimize baktığını. Bir hediye değilse de bir değer, bir sevgi ve bir hatırlanma beklerdi bizden. Ne gereği vardı derken, aldığı armağanını kalbine basarken, duyardım ağlamaklı sesinin tınısından geçmişin taşınan özlemlerini. Çok süslüydü benim nenem. Soluk renkleri hiç sevmezdi belki de hep hayatı soluk tonlardan yaşadığı için. Armağanlarını dolabının en kuytu yerlerine saklarmış öğrendik gidişiyle. Pek çoğunu kullanmazmış ve paylaşırmış başkalarıyla. Bayram sabahlarının ve anneler gününün huzurlu sessizliğinde, hep yanındaydık nenemin. Ama gözü söylemese de bakıyordu uzaklara. Acaba kimleri bekliyordu ki gelsinler yakın diyarlardan.
Vakit geçirdiği parkta kendinden çok genç arkadaşları bile varmış. Kaybını duyunca taziye için geldiler tanıştık nenemin dünyası gençlerle. Her birine bir hediye vermiş gideceğini biliyormuş gibi. Son bir veda için üzerine bir tas su dökerken, kızdı bana biliyorum gözyaşlarımı sildi kalbiyle. İki kürek toprak atarken yeni evinin bahçesine, kalbimin bir yarısını da nenemin kalbine gömdüm. Vedalaşırken biricik annesiyle, babamın ağlayışında çok uzaklardan gelen 8 yaşındaki bir çocuğun sesini duydum. İşte o zaman anladım ki, babam ve amcalarım asıl şimdi büyüdüler içim acıyarak gördüm. Şimdi biricik Şeker nenemden bana kalan; bir oyalı yazma, gümüş bir yüzük, kırmızı bir bileklik, saçlarını taradığı bir tarak ve koskocaman şeker gibi hatıraları sımsıcak. Hafriyat kamyonlarının sokaklarda özgürce dolaşabildiği bir salı günü, sokağın birinde ben nenemi kaybettim. Sokağın adı ayna sokak; ama aynalar hep güzellikleri gösterir sanırdım. Acaba hala rüyada mıyım?
Sevgimle, Sevdamla, bir tanecik nenemle bitmeyecek hatıralarımla.