Her yeni yıla girmeden önce meslekî formasyonum gereği o yılda dünya çapında neler kutlanacak diye inceleme yaparım. 1981 yılında dünyada kutlanması UNESCO tarafından ilan edilen “Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı” nedeniyle Roma’da gerçekleşen Türk Haftası: “Atatürk: Tradizione e Cultura”da T.C. Başbakanlık onayıyla Ord. Prof. Dr. Anna Masala ile koordinatörlüğü üstlendiğim için de UNESCO ile başlar araştırmam ve UNESCO’nun sayfasını okurum. Sayfa başlangıcı şöyle:
“UNESCO 40. Genel Konferansı İdari ve Mali İşler (APX) Komisyonu’nda 2020-2021 yılı için 59 Anma ve Kutlama Yıl Dönümü kabul edildi. Bu kapsamda, 2020 yılı için ülkemizin önerisi Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Özbekistan’ın desteğiyle Bilge Tonyukuk Abidesinin Dikilişinin 1300. Yıl Dönümü; 2021 yılı için ülkemizin önerisi Azerbaycan, İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Makedonya ve Romanya’nın desteğiyle Hacı Bektaş Veli’nin Vefatının 750. Yıl Dönümü; Azerbaycan, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya ve Özbekistan’ın desteğiyle Yunus Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü; Kuzey Makedonya ve Romanya’nın desteğiyle İran ve Azerbaycan ile ortak dosya olarak Ahi Evran’ın Doğumunun 850. Yıl Dönümü UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programına alındı.” UNESCO Türkiye Millî Komisyonu
Yunus Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü olduğunu öğrendiğimde; 2021 yılında Yunus Emre’yi makalelerimde nasıl kaleme almalıyım diye düşünürken Rengigül e-kitabımda saygıyla andığım paragraflardan birisi (s.931/994) aklıma geldi:
“Edebiyat Bağı” tıpkı spor bağı gibidir. Takım ruhu, tutkusu gibidir. Gönül bağıdır, gönüllerin bağıdır, ozanların bağıdır, kültürlerin bağıdır, zarâfetin bağıdır, incecik, saydam ve sağlam sevgi köprülerinin bağıdır. Evet, “Edebiyat bağı” öyle bir bağ ki yüzyıllarca geriye gidiyorsunuz. Mevlânâ’nın dizelerinden… Yunus Emre’ye… Yaşı, milliyeti, dönemi, rengi, cinsiyeti yok…Edebî olarak sevdiklerimin boyutu; İbn-i Sînâ’dan, Fârâbi’ye… Brontë’den, Shakespeare’e… Nâzım’dan, Karacaoğlan’a…Lev Tolstoy’dan, Nigâr Hanım’adır. Nasıl büyük bir deniz! Nasıl büyük bir Delta!”
Sonra Nobel Ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’ın kitabındaki çarpıcı Yunus Emre örneği aklıma geldi ki yine Rengigül e-kitabımda (s.932/994) bahsetmiştim:
“Sancar’a kulak verelim: “Bu çalışmayı anlatan makalem, estetik açıdan beni en tatmin eden çalışmamdır. Hem bilimsel hem stil olarak. Bir hipotez oluşturduk, test ettik ve doğru olduğunu keşfettik. 30 yıllık bir gizemi çözmüş oluyorduk. Bu makale çok özenle yazıldı, sorunu çok hassas bir şekilde ortaya koydu ve deneysel sonuçları büyük bir hassasiyetle tanımladı. Bu veriler, zamana karşı son derece güçlü ve sağlam durmaktadır. Türk arkadaşlarıma, “Bu çalışma benim Yunus Emre Destanımdır.” derim. Yunus Emre 14. yüzyılda yaşamış mistik bir şâirdir. Chaucer İngiliz dili için neyse, Yunus Emre de Türk dili için odur. Her Türk Yunus Emre’nin elde ettiği mükemmeliyete erişmeye çalışır.”, “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü”
Udî, Gazelhan, TRT Program şeflerinden Hüseyin İpek ile 2020’de “Aşkın Nâmesi” programında Ord. Prof. Dr. Anna Masala’yı “Türkiye’ye Aşk Mektuplarım”dan bölümlerle ve sevdiği mûsiki ile iki kez anmıştık. Sohbetlerimiz sırasında Yunus Emre’yi de saygıyla yad etmiştik. Zira, Anna’nın Türk kültürüne saygısında Yunus elbette vardı:
“Anna bazen “Bir ben vardır bende benden içerü” derdi ve öyle derin bakardı ki! Yunus’u anardı içinden belki de ve karşısındakinin de bilip bilmediğini tartardı. Anna Masala ile Talât Halman’ın ortak yönleri; Türk Dili Edebiyatı, şiir çevirileri, Mevlâna ve Yunus saygısı idi.”
Türk kültürünün gelecek kuşaklara aktarılmasında yadsınamaz emekleri olan Hüseyin İpek de 2014 yılından itibaren her yıl yedi, sekiz programını Yunus Emre’ye ayırırmış. Yunus Emre’nin dilinin yalın ve anlaşılır olmasından bahsediyor: O günkü dil ile bugüne köprü olduğundan. Hüseyin Bey ile Yunus Emre’yi daha derin işleyeceğiz.
“Şu karşıki dağları, meşeleri, bağları,
Sağlık safalık ile aştık elhamdülillah.”
Dediği gibi Yunus Emre’nin, inşallah dünyamız da Covid-19 mücadelesini aşar ve sağlıklı, mutlu, huzurlu, bolluklu bir yıl yaşarız