Uzaklar diye bir kavram var.
Hani şiirde geçer ya;
“Orada bir köy var çok uzakta,
O köy bizim köyümüzdür,
Gezmesek de tozmasak da o köy bizim köyümüzdür”
Ahmet Kutsi Tecer o uzak kavramını öyle güzel anlatmış ki! Hepimizin bildiği, görmediği ama iliklerine adar hissettiği uzak işte bu uzak.
Hepimizin bir an olsun başını alıp da gitmek istediği ama bir türlü gidemediği diyarlar..
Sahi uzak neden bu kadar bize yakın?
Uzakların öyküsü diye bir şey var,
Herkes biliyor ama kimse o uzak diyarlara varamıyor.
Hepimiz görmediğimiz, duymadığımız ama hep bildiğimiz o uzakları özlüyoruz!
Bazen bir melodide, bazen bir resimde, bazen bir satır arasında sığınıyoruz o uzaklara.
Uzaklara daldıkça insan kendine mi yakınlaşıyor nedir, bu büyü çok karanlık zamanlardan beri var. İnsanı yola iten, varışı muğlak, zorlu yolculukların öyküsü.
Varmak da değil mesele, bir an olsun kendini unutmak, kişilik kapısından geçip yine kendini bulmak.
Bazen bırakılan haliyle,
Bazen yitik,
Bazen de yolun bittiği yerde, uzakta bir hülya gibi kaybolarak bulmak kendini.
Peki değerli okuyucum,
Sizin uzaklarınızın öyküsü nedir?