Cehalet ile savaşımız, yüzyıllar öncesi başlamış aslında. Dünya da ki tüm kabileleri, coğrafyaları incelediğimiz de aynı tablolar ile karşılaşmamız mümkün görünüyor. Fakat ilerlemiş toplumların pedagogları, çocuk psikiyatristleri, psikologlarını, sosyologlarını, psikiyatristlerini, gazetecilerini, her alandan sanatçılarını dinlendiğimiz zaman şöyle bir durum ile karşılaşıyoruz;
“KADIN”
Neden mi? “cehaletin en büyük korkusu kadındır çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir”
Hayatımızda ki ilk yaşadığımız anılar, beynimize çizilen resimler, ileri ki yaşlarımızda film olarak gözlerimizin önüne gelecek ve istemsiz olarak bizlerin, seçimleri de dâhil olmak üzere tüm yaşantımızı etkileyecektir. Yani, kendine güvensiz, kendine sevgisi olmayan, hayata ve kendine yetersiz bir anne, çocuğunun gelişimini ömürlük olarak etkileyecek, kendisini sevmeden, çocuklarına sevgiyi veremeyecektir. Kendi söz hakkı yokken ve kendini fazlaca değersiz hisseden anne, çocuklarına söz hakkı vermediği gibi, başkalarının doğrularını sorgulamadan çocuklarına sunacak ve bu doğrular için baskı yapacaktır. Sonuç olarak da kendini ifade etmekten çekinen, hatta kendi fikrini söylemeye korkan, düşünemeyen ve sadece yaşadığı coğrafyanın veya olguların etkisinde körü körüne inanan, sorgulamayan, okumayan, izlemeyen, araştırmayan ve aşırı bağlanan, kendini keşfedemeyen bireyler toplulukların devamını getirecektir. Böylelikle o toplum, geri kalmaya, anlaşılmamaya ve dışlanmaya mahkûm kalacaktır.
Gelişmiş toplumlara baktığımızda ise, kadınların çoğunlukla eğitimli, kendini değerli ve yeterli hisseden, düşündüklerini özgürce ifade eden, çocuklarının fikirlerine saygı gösteren, en önemlisi; onların kendilerini bulmasını destekleyen, yaşadığı coğrafyayı, hayatı sorgulayabilen, kulaktan dolma bilgileri hayatlarına almayıp, eğitimi her daim hayatların da tutan ve hiçbir zaman kıyaslama yapmayan kadınlar olduklarını görüyoruz. İşte tam da bu bireylerin, çocuklarını incelendiğinde; kendinden emin, korkuları ve yanlışları ile yüzleşebilen, mükemmeliyetçiliği kabul etmeyen, kendilerini oldukları gibi seven, hatta her canlıyı olduğu gibi seven, öğrenmeye açık çocuklar yetiştiğini görüyoruz.
Çok şaşırdığım bir olay yaşamıştım;
“ coğrafya kaderdir” yazan bir takipçime “ İBN HALDUN” ‘nün sözüdür dedim. Genç arkadaş ise bana şöyle bir cevap atmış “ onu tanımıyorum, diziden duydum ben” dakikalarca mesaja baktım bunun cahillik değil cehalet olduğunu düşündüm. Ve kulaktan dolma bilgilerle yaşadığımıza bir kez daha kanaat getirdim, tıpkı dinimiz, ilmimiz, sanatımız, tarihimiz gibi.
Sonra bahsettiğim gence kitaptan kısa bir görüntü yolladım okumasını tavsiye ettim, eğitimin çok pahalı, kitapların çok pahalı olduğunu söyledi, bense okumak istediği takdir de uygun kitaplar satan yerler olduğunu, kütüphanelerin hala mevcut olduğunu dile getirdim. İkna edemedim, içler acısı bir durumla karşılaştığımı düşündüm o an.
Ünlü filozof Sokrates’in bir sözü aklıma geldi diyor ki;
Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın…
Bu araştırmayı, genel olarak ele aldığımız da ise; kadınlar tamamen işe yaramaz gösterilip, cehaletin kara kuyularına sürükleniyor. Böylece, kocaman bir devrin büyüsü, kimyası tepe takla oluyor. Bu bireyler ise toplumun, süre gelen dogmaları ile yaşamaya, yaşatmaya devam ediyor. Gelişmeye kapalı, öğrenmeyen, rasyonel bilgiye bile ‘ sen ne bilirsin’ diyerek çıkışan, baskıcı, sevgisiz bireyler olarak hayatlarımız da yerlerini alıyorlar. Oysa mevsimlerin değiştiği gibi, insanlar, teknoloji, tıp, kitaplar, sanat anlayışı hatta içtiğimiz, yediğimiz yemekler bile değişirken onlar hala inatla değişmiyor, değişmeye olanak vermiyor.
Ben bu olayın tamamen, ‘algı psikolojisi’ hatta ‘sistematik proje’ olduğunu savunanlardayım.
Sonuç olarak ise, kadınların bu kara kuyulardan kurtulup, kendini pozitif anlamda geliştiren, kendini eğiten, önce kendi yaşama hakkını savunan ve kendini seven bireylere dönüşmeleri, ihtiyacı olanların ciddi anlamda eğitim almaları gerektiğini düşünüyorum. Hem kendi ruh ve zihinleri açısından, hem de gelecek nesilleri onlar şekillendirdiğinden. Özellikle de gerçek olana ulaşmak çok kolayken, gerçek eğitimden, gelişimden kaçıp ya da gerçek bilgi paylaşımı yapanları eleştirip, kulaktan dolma, ‘mış, miş’ lere ve gelenek dogmalarıyla yaşamamalarını diliyorum.
“Bir erkeği eğitirseniz, bir adamı eğitirsiniz, bir kadını eğitirseniz, bir kuşağı eğitirsiniz”
(Brigham YOUNG)
Güzel geleceklere…