CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye İstatistik Kurumu’ndan randevu istemiş ve kendisine randevu vermeyen TÜİK’e Twitter hesabından seslenerek, “Saat 11.00’de geliyorum, haberiniz olsun” (3 Aralık 2021) demişti.
Bu duyurunun ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve CHP İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel ile birlikte görüşme yapmak için TÜİK’e gitti.
Türkiye İstatistik Kurumu ise “randevuları olmadığı”nı gerekçe göstererek kapılarını açmadı.
Burada birincil olarak sorgulanması gereken ülkenin demokrasi anlayışıdır.
Bir devlet kurumumun “ben sizi alamam” demesinin elle tutulur hiçbir yanı olmadığı gibi, vatandaşın devlet karşısında muhatap bulamaması oldukça düşündürücüdür.
Doların yükselmesi karşısında iktidarın konuya ilişkin yanıt vermemesi, muhalefeti veya dış güçleri suçlaması ise ayrı bir ironi olsa gerek.
Sorgulanması gereken kurum başkanı Prof. Dr. Sait Erdal Dinçer mi yoksa partili başkanlık sistemi ile yönetilen ülkenin Cumhurbaşkanına memur olan zihniyet midir dersiniz?
Adı Cumhuriyet olan ancak otokratik sistem ile yönetilen ülkede adı üstünde sorgulanması gereken sistemdir o da izin verildiği(!) kadarı ile.
Doğrusu, demir kapıların dışında bırakılan ana muhalefet partisinin ve halkın bu duruma göstereceği her türlü tepki az bile kalır.
Devletin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Ana muhalefet partisi genel başkanı, PKK, DHKP-C ve organize suç örgütlerinin ağına düşüp, onlara özenip, mekan basmaya gitmez” sözleri ile getirdiği eleştiri ise hiç şık olmadı.
Sayın Bakan, “mekan basmak” dediniz ya; hoş, “içişlerinden sorumlu” bir bakan olarak “siz daha iyi bilirsiniz” ama…
Mekana zorla hatta silahla girip kabadayılık yapmak değil miydi “mekan basmak”?
Hadi silahı geçelim, arkasında kuvvetle muhtemel kalabalık bir grup bulunan kişinin ortama el koyması ve işyerine zarar vermesi, çevreyi dağıtması, orada çalışanları korkutması değil miydi “mekan basmak”?
Kılıçdaroğlu ve CHP yetkililerine, kapılarını açmayan TÜİK değil miydi?
“Mekan basmak” bu işin neresinde?
Silah mı çektiler, zorbalık mı yaptılar, nara mı attılar?
Hatırlatılmalıdır ki protokolde kişi kendisini temsil etmez, unvanını ve kurumunu temsil eder.
Her yöneticinin temel görevi kurumunu en iyi biçimde temsil etmesidir ki Sayın Kılıçdaroğlu, burada “halkın sesi” olmayı amaçlamıştır.
Bilindiği gibi mükemmeli ortaya koyan daima ayrıntılardır ve protokol kurallarıdır ya da diğer anlamı ile “resmi nezaket kurallarıdır”.
Bugün hiçe sayılan bu kurallar ve gösterilen nezaketsizlik aklıma “İçim Ürperiyor Ya Evde Yoksan” şarkısını getirdi.
Unutulmamalıdır ki “her iktidar gelip geçicidir yaşanan olaylar ise belleklerde kalıcıdır”.
…ve 3 Aralık 2021 tarihin belleğine düşülen bir not oldu.