Bana neden yazıyorsun diye soruyorlar, yılmadan usanmadan yazıyorum, bazı konulara dikkat çekmek istiyorum, belki farkındalık yaratırım diye uğraşıyorum.
BOŞA YAZIYORSUN!
Diyenlere kapıdaki simitçi hikâyesini anlatıyorum ve sonra ekliyorum;
BEN, HİÇ DİKKATE ALMADIĞINIZ KAPIDAKİ O SİMİTÇİYİM!
Fısıltılarım, anlattıklarım, gün gelir kişiyi vezir de eder tahtından da eder.
Nasıl mı?
Önce hikâyeyi anlatayım;
Türkiye’nin en başarılı futbol teknik direktörünün anlattığı gerçek hikâyedir.
Bir maç öncesi ünlü teknik direktöre “başarılı bir teknik direktör nasıl olunur,” sorusunu sorarlar.
Teknik direktör, “stada girerken kapıdaki simitçiyi dikkate alan teknik direktör başarılı olabilir,” diye cevap verir ve anlatır.
“Arkadaşlar maç saati stat önüne takım otobüsümüz yanaşır, taraftarlar yöneticiler basın yoğun bir kalabalık olarak hep birlikte içeri girerken kapıdaki simitçiden birkaç simit alır, onunla maç hakkında kısa bir sohbet eder öyle içeri girerim. O stada giren yüzlerce insana da simit satan simitçi, herkesle maç hakkında konuşur sohbet eder. İyi teknik direktör simitçiyi görmezden gelen değil hesaba katandır. O simitçi bizimle ilgili olumsuz bir iki kelime kullanarak bütün tribünü aleyhimizde tezahürat ettirebilir ve istifa etmenize sebep olur ve sizin bir simitçinin hamlesiyle bunların olduğunu anlamanız mümkün olmaz. Kapıdaki o simitçi bu yüzden çok önemlidir aslında!”
İşte bu olay benim ısrarla yazmamın en kısa açıklamasıdır.
Ömrüm yettiği müddetçe yazmaya devam edeceğim.
Çünkü ben, kapıdaki o simitçiyim.
Ve hiç önemsemediğiniz daha birçok simitçi gibi olanlar var aramızda.
Fısıldayarak anlatarak destek olarak bir yerlere getirdiklerimiz, vatanına milletine hainlik ve vefasızlık yaparsa günü geldiğinde aynı şekilde indireceğiz, çünkü bizler kapıdaki o simitçileriz.