Aile planlaması ve kadın sağlığı konusunda alanında uzman isimler ile hukuki, psikolojik ve sosyal açıdan aile planlaması tartışıldı.
Kadın sağlığında öncü olmaya kendini adamış küresel bir ilaç şirketi olan Organon İstanbul’da 1. Kadın Zirvesi’ni düzenledi. Zirve, kadın sağlığına çok yönlü bir yaklaşım benimseyerek, anne sağlığı, üreme sağlığı, doğum aralığı gibi farklı konuları tartıştı. Panele ev sahibi Organon Türkiye’nin Ülke Lideri Murat Oymak moderatörlük yaptı ve Akademisyen, Psikolog, Yazar Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, Akademisyen, Avukat, Yazar Doç. Dr. Nil Karabağ ve Oyuncu Ceyda Düvenci konuşmacı olarak katıldı.
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na göre verilerine göre hane halkı refah düzeyi en yüksek yüzde yirmilik dilimde doğan her bin bebekten 8’i bir yıl içinde yaşamını yitirirken, hane halkı refah düzeyi en düşük yüzde yirmilik dilimde dünyaya gözlerini açan her bin bebekten 23’ü yaşamını yitiriyor. Ülkemizde yine aynı verilere göre, doğurganlığın düzenlenmesinde karşılanmamış ihtiyaç (halen sahip olduğundan başka çocuk sahibi olmak istemediği halde hiçbir yöntem ile de korunmayan kadınların yüzdesi) iki katına çıkmıştır. TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre bir önceki dönem verisinde %6 olan karşılanmamış ihtiyacın sonraki dönemde ikiye katlanarak %12’ye çıktığı görülmüştür. Türkiye’de kadın sağlığı, üreme, doğum ve aile planlaması çok büyük bir toplumsal sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Kadın sağlığı çok boyutlu bir konu
“Her kadın için her gün daha iyi ve daha sağlıklı yaşam sunmak” misyonu ile çıktıkları yolculuklarında 1. Kadın Zirvesi ile kadın sağlığına çok yönlü bir bakış getirmeyi amaçladıklarını söyleyen Organon Türkiye Ülke Lideri Murat Oymak, kadınların ihtiyaçlarını dinlemeye ve yardımcı olabilmek adına paydaşlarla birlikte boşlukları anlamaya büyük önem verdiğini ve kadın sağlığını desteklemek amacıyla gerçekleştirilebilecek yeniliklerin ve iş birliklerinin gerekliliğini belirtti: “Organon olarak ortaklığın önemine tamamen inanıyoruz ve Türkiye genelinde kadın sağlığını geliştirmek üzere farklı paydaşlarla birlikte çalışmaya ve bu konuda katılımcı olmaya istekliyiz. Bireylerin sağlıklı üreme haklarına saygı gösterilmesi, çiftlerin çocuk sahibi olurken yaş farkının gözetilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü sağlıklı kadınlar, gelişen, istikrarlı ve dirayetli bir toplumun temelidir. Umudumuz, kadınların sağlıklı olduğunda güçlendiği, dirayetli ve başarılı olduğu, bunu da çevresine, ekonomiye, kuşaktan kuşağa olumlu olarak yansıttığı bir gelecek yaratmak.” ifadelerini kullandı.
Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, kadın sağlığını psikolojik boyutta ele alarak bireyin, ailenin, sosyal çevrenin ve devletin bu noktadaki rolünü değerlendirdi. Selçuk, “Postpartum depresyon halk adıyla doğum sonrası depresyon, annenin bebeğini kucağına aldıktan sonraki dönemde pek çok kadını etkileyen ancak hakkında çok az konuşulduğu için önemi ve etkileri çok fark edilemeyen yayın bir duygu durum güçlüğü olarak karşımıza çıkıyor. Hamileliği ve bebeğin ilk aylarını da içine alan peri-natal dönemde kadın, fiziksel, biyolojik ve psikolojik olarak ciddi bir değişim yaşıyor. Sürekli değişimi içinde barındıran bu süreç, bazen anne için çok zorlayıcı olabiliyor. Hamilelik ve bebeğin doğumu her ne kadar doğal olsa da bugün toplumda kadına atfedilen roller bu dönemin gerektirdiği yavaşlama ve diğer davranış değişikliklerine izin vermeyebiliyor. Bu durum, annenin fiziksel ve duygusal olarak zorlanmasına yol açıyor ve hormonal değişimle bir araya geldiğinde postpartum depresyon daha şiddetli yaşanabiliyor. Annenin bebekle ve tüm aileyle ilişkisini etkileyebilen bu duygusal güçlüğün özelliklerini ve nasıl bir tutum gerektirdiğini bilmek, önleyici sağlık çalışmalarının çok önemli bir parçası.” dedi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nil Karabağ ise kadın sağlığını hukuki yönleriyle ele aldı: “Aile planlaması birçok uluslararası insan hakları belgesi tarafından tanınmış olan bir insan hakkıdır. Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un 2. maddesi de “aile planlaması”nı bir hak olarak tanımlamaktadır. Aile planlaması hakkı, kişinin istediği sayıda ve kendi tercih ettiği zaman diliminde çocuk sahibi olabilme hakkını ifade eder. Aile planlaması hakkı aynı zamanda kişilerin aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi sahibi olabilme hakkı ile aile planlamasına dair araçlara erişebilme hakkını da içerir. Bu noktada devletin rolü ve hukuki mevzuatlar, kadınların aile planlaması hakkı çerçevesinde herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmasını engellemek üzerine kurulu olmalıdır. Öte yandan sosyo-ekonomik farklılıklar gözetilmeden kadınlara bilgi ve araçlara ulaşma imkânının da sağlanması gerekir. Üreme hakkı, yalnızca gebelikten korunma ve gebeliği kendi tercihi ile sonlandırma hakkından ibaret değildir. Bunun yanı sıra üreme yeteneğinden yoksun olan kişilere gebe kalmak için gerekli tıbbi tedavilerden yararlanma imkanının tanınması da yine aile planlaması hakkı kapsamındadır. Aile planlaması hakkının yerine getirilmesine hizmet eden sağlık hizmetlerinin tüm yurttaşlara ayrım gözetilmeksizin uygun bir maliyetle sağlanması gerekir. Aile planlaması hakkı, gebelik dolayısıyla kadının yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü ile de doğrudan ilintilidir. Bu nedenle kadın sağlığının aile planlaması hakkının odağında yer alması gerektiğini kolaylıkla ifade edebiliriz. Hukuk sistemlerinin aile planlaması hakkına yönelik düzenlemeleri, kadının insan hakları ve sağlığı bakımından son derece büyük önem arz eder.”